4 Ağustos 2009 Salı

Süper Kupa'nın Ardından Fenerbahçe Analizi

Özellikle maçın ilk 30 dakikasındaki temposu, Beşiktaş’ın yaptığı inanılmaz hücum pres sonucu Bilica’dan sonra benim de ‘noluyoruz lan’ dediğim başlangıç, karşılıklı kaçan pozisyonlar gerçekten beklentimin çok üzerindeydi. O sıcakta, sezonun başında bu kadar tempo, güzel ve zevkli maç için oyunculara teşekkür etmeyi borç bilirim. Ama bunu kısa kesip Fenerbahçe’de dikkatimi çekenleri belirtmek isterim:

Öncelikle Dede’den Önce ve Dede’den Sonra dönemine girildiği çok açık. D.S. döneminde Daum’la birlikte Fenerbahçe’nin oyununda daha ikinci maçtan sezon başı olmasına rağmen olumlu değişiklik olduğu belli. Bunun yanında yeni transferlerden (yılın makası Mehmet Topuz hariç) Dos Santos ve Cristian Baroni'nin geçen sezonki Josico/Maldonado ve Uğur Boral ikilisinden daha fazla katkı yapacakları da çok açık, ama dün akşamki maçı izleyince iyi ki bu adamlarin ligi devam ediyordu da hazir geldiler, yoksa vay halimize demekten kendimi alamadım. Özellikle Dos Santos'un son 25 dakika ayaklarında derman kalmamıştı, artık nefes alacak hali yoktu adamın, gerçekten Brezilya Ligi'nin ne kadar fizik düzeyden ve mücadeleden yoksun, sadece teknik ve göze hoş gelen futboldan ibaret olduğunu bir kez daha gördüm. Dos Santos topla oynamayı seven, skora katkısının olacağını açıkca belli eden kaliteli bir oyuncu olduğu kesin. Cristian ise kendisini ilk defa Kadıköy’deki maçta görmüş olmama rağmen, beklentimin üzerinde bir oyuncu olduğunu belirtmem gerekiyor, belki Aurelio kadar kesici, Appiah kadar güçlü olmayabilir ama oyunu genelde ortaya ve dikine doğru açması, çok az pas hatası yapması (Selçuk, Deniz, Maldonado ve Josico’dan sonra Xavi gibi geldi adam), ikinci yarıda olduğu gibi dikine topla gidebilmesi iyi bir oyuncu izlenimi verdi, bence bu adama biraz zaman verelim, çünkü eminim ki hepimiz kendisini çok seveceğiz.

Bir başka yeni transferin olduğu defans bloğunun hali ise gerçekten içler acısıydı... Fenerbahçe'deki ilk sezonundan sonra, 5 sene boyunca üzerine hiçbir şey koyamayıp, tam tersi her sene biraz daha yeteneklerini kaybeden Önder (tabi bunda son 5 sezonunun büyük bölümünü yedek kulübesinin gediklisi olarak geçirmesi ve genç Semih’in yıllanmasına en yakından tanıklık etmesinin rolü büyük) bulunduğu mevkide maç boyunca gerçekten çok sırıttı. Şahsen her Önder’in kanadından gelişen atakta resmen stres oldum, eskiden Beşiktaşlıların, bu sezonsa Galatasaraylıların yaşayacağı Gökhan Zan etkisini yaşadım resmen. Gelelim defansımızın yeni stoperine… Geçen sezonki muhteşem performansıyla ligin MVP'si Bilica'nın, ikinci resmi maçındaki performansı da vasata yaklaşamadı. Bilica'nin yanına kesinlikle defansı kendisi gibi sadece fizik gücüyle değil, aklıyla yapan bir defans şart, yani Popescu, Hogh tarzı bir adam transferi gerekiyor, umarım yönetim bu açığı en kısa sürede kapatır, yoksa eldeki stoperlerle Fener'in defansını zorlu bir sezon bekliyor. Gerçi transferi en yakın oyunca çok sevdiğim Lugano gözüküyor, fakat Bilica’nın yanına Lugano seçimi ne kadar mantıklı olur onu şu an için kestiremiyorum, ikisi de aynı stilde, defansı akıldan çok fizik güçleriyle yapan, ağır, rakiple uğraşan oyuncular. Fenerbahçe defansı iki Lugano’yu kaldırmayacağından, daha mantıklı görünen yönetimin savunmayı aklıyla yapan başka arayışlara girmesi gibi.


Gökhan Gönül’e tek bir lafım olacak, tamam gerçekten de her gün üzerine biraz daha koyuyor, performansıyla birçok Avrupa takımında çok rahat ilk on bir oynayabilir (hatta geçen sezon sonu Dede’nin muhteşem icadıyla kanadında Ali Bilgin’i gördükten sonra, kendisine saygım on kat daha arttı). Fakat Tello’nun ortasında Yusuf’un kafa vuruşunun direkten dönmesiyle sonuçlanan kafa vuruşunu bir kez daha dikkatlice izleminizi isterim, resmen ders niteliğinde. Atağın başlangıcında atağa çıkıp ilerde kaldı, top Beşiktaş’ın sağ kanadına dönmesine rağmen Kazım’la yer değişmedi, Kazım’ı geride bıraktı, üstüne üstlük gereksiz bir şekilde İsmail Köybaşı’na rakip yarı sahanın ortasında prese gidince bıraktığı kanattan Tello’nun ortası, Yusuf’un kafasıyla golü yediyordu. Pozisyon öncesi Kazım kendisine 3-4 kere yerimizi değişelim dediyse de Kazım’ı dinlemeyip kendi kafasına göre takılınca maçı 1-0’a getirmesine ramak kalmıştı. Bu yüzden her daim önünde oynayan oyuncunn Kazım olduğunu ve bu yüzden hiçbir zaman Kazım’ın arkada bırakılmayacağını öğrenmesi gerekiyor.

Geçenlerde tatili için eleştirmiştim ama belli ki Mallorca tatili ve yeni numarası (belli ki 23˃14+9 eşitsizliğini bozmak istemiş) Guiza’ya yaramış. Gerçekten son iki resmi maçtaki oyunuyla izleyenlere ‘geçen seneki Guiza’ysa bu adam kim?’ ya da ‘bu adam Guiza’ysa geçen seneki kimdi?’ diye sordurdu. Gördüğüm en iyi oyunlarından birini ortaya koydu. Eğer böyle devam ederse, kendisine uyan yeni sistemle bu sene çok farklı, çok pozitif bir Guiza izleyebiliriz.

1 yorum:

memduh95 dedi ki...

Gökhan Gönül kısmına özellikle katılıyorum. Enerjisini ekonomik kullanmayı öğrenmeli. Kondisyonu zaten artacaktır günden güne. Bu durumdayken, tekrar hurra geri koşmaya takati kalmadığından rakibin kaptığı toplarda beyhude presler yapıyor, göstermelik kalıyor.