17 Mayıs 2009 Pazar

AFC Ajax


Dürüst olmak gerekirse, Avrupa futboluna olan ilgim Goran Savicevic'in Barcelona'ya 35 metreden attığı aşırtmayla başlamıştır. O dönemlerde sadece isimler üzerinden gider, sınıfta canım sıkıldığında George Weah ile listelemeye başlar, Andreas Möller'de mola verir, uçak korkusundan dolayı Dennis Bergkamp'ta rötar yapar, sadece adını bildiğim Marco van Basten ile geçmişe astral seyahat yapardım. Sports Interactive-Eidos ortaklığı sessiz çıkardığım gazın kokusunu almış olacak ki, Championship Manager oyunlarını 1996 yılında çıkardığı günden bu yana da hunharca taktik geliştiririm.

Ajax'a olan sempatim ise serinin herkesçe en beğenilen versiyonu olan 2001-2002 sezonu ile başlar. O yüzden "Dayımla beraber maçlara giderdik", "Küçüklüğümden beri tuttuğum takımdı", "Geçen yine Amsterdam ArenA'dayım", "Damarımı kesseniz, su yolunu bulur" temalı geyiklere girmekte bir anlam görmüyorum. Ben Ajax'ı Rafael van der vaart'ı 19 yaşında kaptan yaptığım gün sevdim.
Büyük sevgiler yanında büyük bir araştırma isteği getirirmiş ya (getirir getirir), ondan sonraki her sezon, her yeni CM'ye Ajax ile başlayıp, paf takıma kendimi sevdirip, başka takıma geçtikten sonra bütün genç yeteneklerini transfer ederek en az 10 sezonu garanti altına aldım, bunu yaptım.
Kimler geçmedi ki elimden bu süreçte, Zlatan Ibrahimovic'in Boşnak kökenine indim, Wesley Sneijder'e "kaleyi görünce aban dayı" dedim, Ronald Koeman'ı asgari ücretle Assistant Manager yaptım, her sezon altyapıdan gelecek oyuncuları beklerken ellerimi avuşturdum.
Bu yazının temelinde de Ajax'ın dünü, bugünü, yarını üzerine yetiştirdiği oyuncu oranında bilgiler verirken bir yandan da Starbucks'ta sihirli keklerimden yiyor olacağım.
Künyeyle başlayalım;


(Eskilerden çok eskilerden bir logo)

Amsterdamsche Football Club Ajax 1900 yılında birkaç iyi adam tarafından kurulmuştur. Takımın logosu ilk olarak bir Ajax futbolcusuyken (NBA'deki Jerry West hesabı) sonradan eski Yunan kahramanlarından biri olan Ajax ile değiştirilmiş,Photoshop'taki gelişmelere seyirci kalamayan tasarımcılar sonunda logoyu bugünkü haline, 11 çizgiden oluşan Ajax çehresi görünümüne getirmiştir. 11 çizgi elbette sahadaki 11 adamı temsil etmektedir.

"Futbolcu fabrikası" olarak anılan Ajax tarihi boyunca aldığı başarılardan çok "Acaba bu sezon hangi süperstar A takıma çıkacak?" sorularının merkezinde olmuştur. Her şeye rağmen kısa sürede Avrupa'nın saygın takımları arasında kendine yer bulmuş, 29 Hollanda birinci ligi şampiyonluğu, Johann Cruyff'u, Marco van Basten'i, 4 şampiyonlar ligi şampiyonluğu ve irili ufaklı birçok kupasıyla müzesi dolup taşmıştır.

3-5 cm yukarıda bahsettiğim gibi Ajax Amsterdam'ı dünyaca ünlü bir takım haline getiren kazandığı başarılarından ziyade, 7 yıldızlı altyapı tesisleri, 15 aşamalı eğitim sistemi, üstün oyuncu bulma yeteneğine sahip izleyicileri ile yaş ortalaması 21-22 civarında gezen dünya yıldızlarına sahip bir takım olmasıdır. Kimler gelip geçmedi ki? Johann Cruyff, Marco van Basten, Marc Overmars, Edwin van der Sar, Edgar Davids, Jari Litmanen, Rafael van der vaart, Danny Blind, Aaron Winter, Wesley Sneijder, Nigel de Jong, Urby Emmanuelson, Clarence Seedorf, Zlatan Ibrahimovic Frank Rijkaard, Michael Laudrup, Frank de Boer ve niceleri. Hepsi de Ajax'tan ayrılıp gittikleri takımlarda kral olmuş, kimse onlara gelip de "Kral Çıplak" diyememiştir.

Ajax'ın Dünya futboluna kazandırdığı bir önemli unsur, daha doğrusu bir felsefe de Rinus Michels tarafından ortaya sürülmüş "Total futbol" kavramıdır. Günümüz futbolunda artık herkesin kendi çapında uygulamak için canla başla çaba sarfettiği, modern futbolun temelinde yatan bu felsefe kısaca bütün takımın beraber savunmada kalıp, külliyen atağa çıkmasıdır. Herhangi bir oyuncu misal atağa çıkmak üzere mevkisini boşaltırsa en yakındaki oyuncu onun yerini doldurur, onun yerini de bir başkası. Bu döngü vesilesiyle bakıldığında aslında hiçbir oyuncunun belli bir mevkisi yoktur. Takım "takım" olarak sahadadır. Bu Harry Kewell'ın defans oynamasıyla karıştırılmasın onunki mecburiyettendi. "Bülent Korkmaz total futbol oynatıyor yeaau" ile gelmeyin bana.

Ajax'ın benim dönemime en yakın olan başarısı 1994-1995 yılında o sezonun "Titan" takımı Milan'ı Şampiyonlar Ligi'nde yenip kupaya uzandığı senedir. O yüzden o sene yaş ortalaması 20 falan olan o takım her zaman gözümde ayrı bir değere sahip olmuştur. Gelin isterseniz o kadroda kimler varmış beraber bakalım.


Kalede Edwin van der Sar. Defansın göbeğinde Danny Blind ve Frank Rijkaard. Rijkaard aynı zamanda defansif orta saha gibi de oynuyor. Sağ bekte Michael Reiziger, sol bekte Frank de Boer (sonradan göbekte oynamaya başladı). Orta saha canavar gibi Clarence Seedorf ve Edgar Davids. İleride ise Finidi George, Marc Overmars, Jari Litmanen ve Ronald de Boer var. Ronald de Boer Arçil Arveladze kıvamında bir arkadaştır benim gözümde ancak takımın geri kalanına baktığımızda Ajax'ın nelere kadir olduğunu görebilirsiniz. Belirtmeden de geçemeyeceğim, final de kupayı getiren golü 85. dakikada 69. dakikada oyuna giren genç Patrick Kluivert (daha yaş 18 o vakit) kaydetmiştir.

Böyle bir organizasyon işte Ajax. Bosman kuralının çıkma sebeplerinden biri, Bosman kuralı çıkmasaydı Dünya'nın en zengin kulüplerinden biri olabilirdi. Kısfmet. Bülent Uygun sözüm sana, Sivas'ta Red Light District vardı da biz mi gitmedik?

Hiç yorum yok: