19 Mayıs 2009 Salı

Bir Tutam Basketbol Nostaljisi



Sokakta basketbol oynarken köşe başından geçen İsmet Badem’ce keşfedilmeyi umduğumuz yıllardı. Gerek TBL gerek Euro League şimdikinden çok daha keyifliydi. Efes Pilsen final-four’a giderken Asvel’li Mustafa Sonko’nun yaradana sığınıp salladığı tek elli, uzun mesafeli son saniye şutunu, final-four maçlarını tv kartımın yardımıyla Cine-5 çözerek izlemenin verdiği “yasak” heyecanı, pazar sabahları Cine 5’te bir lütufmuşçasına şifresiz olarak yayınlanıp minnettarlık hissetmemize neden olan Asist’i unutamam.

Murat Murathanoğlu’nu bakkaldan iki paket sigara, bir litre süt, yarım kalıp da peynir isterken hayal edip taklit eder, İsmet Badem'den öğrendiğimiz Yugoslav faulü kavramıyla fast-break’leri rakibe göt atarak keser, gülüşürdük. Kanal D’deki Ender Bilgin’li NBA maçlarını izlemenin Murat Kosova’lı Kaan Kural’lı şimdinin maçlarını izlemekten daha zevkli gelmesini açıklamakta zorlanıyorum. O dönemki erken yatma gerekliliğinin bugünkünden fazla olması ve onu delmiş olmanın mutluluğuyla belki açıklayabilirim.

Tam burayı Avni Küpeli’ye ayırıyorum. Rivers, Griffith, Rimac, Okur,
Turner, Jennings, Mcrae, Comegys, Kutluay, Hido, Erdenay, Naumoski, Evliyaoğlu, Ene, Topsakal ve unuttuğum nicesinin geçtiği ligi halefi Gökhan Özer ile birlikte keyifsizleştirmeyi başaramamaları, o günlerin şimdinin “tibieağl” zorlamasından ne kadar üstün olduğunu bana tekrar hatırlatıyor.

Ufuk Sarıca bile vardı; Bodiroga çocukça serbest atış atar, Myers ile Meneghin deli ederdi. Fucka da rüyalara girerdi lan.

Hiç yorum yok: